16 Nisan 2011 Cumartesi

AHMED-İ DAÎ

[Germiyan?, ? - Bursa? 1421'den sonra]

Dedesinin adı Mehmed, babasınınki ise İbrahimdir. Doğum yeri ve tarihi hakkında tutarlı bir bilgi yoktur. Eserlerinden anlaşıldığına göre onun Germiyan beyi II. Yakub, Sultan l. Murad, Emir Süleyman ve II. Murad devirlerinde yaşadığı anlaşılmaktadır. Kaynakların bildirdiğine göre Germiyan beyi Süleyman Şah'ın kızı ile Yıldırım Bayezid'in evlenmesi sonucu Kütahya'nın çeyiz olarak Bayezid'e verilmesi sırasında Ahmed-i Dâî Kütahya kadısı imiş.
şairlere son derece cömert davranan ve onları himayesi altında bulundurup teşvik eden Emir Süleyman'ın çevresinde Ahmedî ve Şeyhî gibi şairlerle birlikte bulunduğu bilinmektedir. Dâ'î bu devrede Çeng-nâme adlı eserini (tlf. 808/1406) bu hükümdara sundu. Emir Süleyman'ın 1410'da öldürülmesinden sonra Çelebi Mehmed'in tahta geçişi hakkında yazdığı bir kasideden, bu tarihten itibaren bu hükümdarın himayesine girdiği anlaşılıyor. Bir aralık Çelebi Mehmed'in oğlu şehzade Murad'a hocalık etmek için sarayda görevlendirildi. 'Ukûdü'l-cevâhir adlı Arapça-Farsça sözlüğü bu devrede şehzade adına kaleme almıştır. Çelebi Mehmed'in 1421'de vefatı üzerine II. Murad'ın himayesine girdi ve bu devrede Tezkiretü'l-evliyâ adlı eserini kaleme aldı. Bursa'da onun adını taşıyan bir cami ve mahalle ile Dâî Dede'ye ait bir mezar bulunmasından bu şehirde vefat ettiği tahmin edilebilir.
Tıp, astronomi, lügat, hadis, tefsir, tasavvuf, rüya tabiri gibi değişik konularda sekizi mensur, altısı manzum olmak üzere on dört eser yazması, onun şairliğinin yanı sıra geniş ilgi sahası bulunan bir bilgin olduğunu da göstermektedir. Tefsir sahasında Timurtaş Paşaoğlu Umur Bey'in teşvikleriyle Emir Süleyman adına kaleme aldığı Tercü'me-i Tefsîr-i Ebü'l-Leys es-Semerkandî, Anadolu sahasında Türk diline tercüme edilen ilk tefsir olarak bilinmektedir. Eser tamamen tercüme olmayıp Dâî'nin önemli ekleme-leriyle vücuda gelmiştir. Yine Miftâhü'l-cenne adında Arapçadan Türkçeye Lü'lü' Paşa adına tercüme ettiği bir akait kitabının günümüz kütüphanelerinde pek çok yazma nüshasının bulunması, bu eserin uzun zaman okunduğunu göstermektedir, vâsıtînin rüya tabirleri ile ilgili eserini, Attâr'ın Tezkiretü'l-evliyo'sını ve ayrıca Nâsır-i Tûsfnin astronomi ile ilgili bir kitabını Terceme-i Si Fasl fî't-takvîm adıyla Türkçeye tercüme etmiştir. Eski inşa örneklerini bir araya getirerek oluşturduğu Teressül adlı eseri son derece önemlidir. Çelebi Mehmed'in tahta geçmesi sırasında 1413'te bitirdiği Farsça Dîvâninin kendi el yazısı nüshası günümüze kadar gelmiştir. Danyal Peygamberin oğlu Câmasbin hayatı hakkında yazdığı Cdmasb-nâme ile Vasiyyet-ı Nûşirevan adlı eserleri küçük birer mesnevidir. Biri Kahire'de diğeri ise Burdur kütüphanesinde olmak üzere iki adet Türkçe divanı bilinmektedir. Bir musiki aletinin oluşum macerasını anlatan Çeng-nâme adlı 1446 beyitlik mesnevisi konu itibarıyla son derece ilginç olduğu gibi Türk edebiyatının o devirde eriştiği hayal ve ifade gücünü göstermesi bakımından da çok önemlidir. Ahmedî ve Şeyhî gibi Anadolu sahasında klâsik Türk edebiyatının kuruluşunda öncülük eden önemli şahsiyetlerden olan Dâî, bu edebiyatın son devirlerine kadar ilim adamlığı ile şairliği birlikte sürdüren simaların ilk örneklerindendir. Yalın Türkçe ile kaleme aldığı şiirlerindeki aruz hâkimiyeti dikkat çekici olup şiirlerinde seçip işlediği kelimeler arasında başarıyla kurduğu ince anlam ve çağrışım ilişkileri onun üç dile de derin vukufu olduğunu göstermektedir.
Kaynaklar: ismail Hikmet Ertaylan, Ahmed-i Dâî Hayatı ve Eserleri, istanbul 1952; Günay Kut, "Ahmed-i Dâî", TDVİA, c. ıı, s. 56-58.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder