[Edirne 1432 - Gebze 1481]
Osmanlı Devleti'nin yedinci hükümdarıdır. 1443 senesinde Manisa'ya vali atandı ve yaklaşık bir yıl sonra babasının tahttan çekilmesi üzerine İstanbul'a gelerek çocuk yaşta tahta geçti, fakat iki yıl kadar sonra bazı hadiselerin devlet aleyhine gelişmesi üzerine tahtı tekrar babasına terk etti. Babası Sultan Murad'ın ölümü üzerine yeniden tahta çıktı (1451). Tahta geçtikten üç yıl kadar sonra İstanbul'u fethederek Doğu Roma İmparatorlugu'na son verdi ve devletin başkentini buraya taşıyarak İstanbul'u bir kültür merkezi hâline getirmeye çalıştı. Tahtta bulunduğu yaklaşık 28 yıl içinde 25 sefere katıldı. Fakat en büyük arzusu İstanbul'u Doğu ve Batının en büyük kültür merkezi hâline getirmekti. Bunun için Ka-dı-zâde Rûmî'nin öğrencisi ve Uluğ Beyin rasathanesinde hizmet görmüş büyük matematikçi Ali Kuşçu (ölm. 1474), Hayalî Şemseddin (ölm. 1470), Molla Hüsrev (ölm. 1480) Hoca-zâde Muslihüddin Mustafa (ölm. 1488) Hatib-zâde Muhyiddin Mehmed (ölm. 1495) gibi zamanın en büyük bilginlerini İstanbul'a getirtti. Fetihten yaklaşık on yıl kadar sonra Doğu Roma'nın eski Havâriyyûn Kilisesi'nin ve eski imparator mezarlarının bulunduğu tepe üzerine kendi camiini ve dördü kuzeyde ve diğer dördü güneyde bulunmak üzere Sahn denen sekiz medrese ve tetimmeleri ile camiye bağlı imaret ve hastahanesini yaptırdı. Günümüzdeki Kapalı Çarşı ve Bedesten onun devrinde inşa edilen eski ticaret merkezlerindendir.
Bazı kaynaklar onun hakkında Arapça Farsça ve Rumcadan başka İbranice, Keldanice Yunanca, islavca ve Lâtince bildiğini ileri sürerler. Sarayında Yunanca ve Lâtince bilen iki kâtibe Plutarque'tan tercümeler yaptırıyor ve onlardan eski çağlar tarihine dair dersler alıyordu. Meşhur ressam Gentile Bellini'yi 1479-80'de İstanbul'a getirterek ona resmini yaptırmış yine Veronalı ressam Matteo D'Patsi'yi Venedik Cumhuriyeti'nden İstanbul'a istetmişti. Ptolomaios'un coğrafyaya dair meşhur eserini 1465'te Trabzonlu Gorgios Amirokis ile birlikte incelemiş ve ona kitabı Arapçaya tercümesini emretmişti. Aradan bir yıl geçmeden bu defa 1466'da Filozof İvrokios'a yeniden tercüme ettirip haritalardaki yer adlarını Arap harfleriyle tespit ettirmişti. Bir ara Hristiyan akaidinin incelemekle uğraşmış, İstanbul patriği tayin ettiği Gennadios Scolarios ile bu konularda tartışmalar yapmış ve ondan aldığı bilgileri Karaferye kadısı Molla Ahmed'e tercüme ettirmişti. Bilginleri huzuruna çağırarak onları tartıştırmaktan hoşlanır, bazen onlara halli zor meseleler vererek çözümüne dair risaleler kaleme almalarını isterdi.
Devlet idaresinde bir hayli sert, yeri geldikçe gaddarlık derecesinde asabî, muharebelerde askeri teşvik için gerektiğinde öne atılmayı alışkanlık hâline getiren, son derece ketum ve plancı, verdiği karardan dönmez bir yapı sergileyen hükümdarın şiirlerinden, onun aynı zamanda bir o kadar hassas ruh yapısına sahip güçlü bir şair olduğu anlaşılıyor. Biraz da hükümdarlığın verdiği rahatlıkla olmalı, şiirlerinde:
Bugün mülk ü hazöyin her ne cem'iyyet ki cem' itdûn
Mey ü mahbûba sarf olmazsa 'Avnî cümle zâui'dür
beytinde olduğu gibi son derece serbest, şuh ve âşıkane bir eda ardında gizli bir dindarlık hâkimdir. Aynı zamanda güçlü din bilgisi, dil ve mantık hâkimiyeti ve şiirde cari olan tasavvuf remizlerini ustalıkla kullanarak:
Ka'be hakkı 'Avnî baş eğmez nemâza yüz yumaz
Kaşlarun mihrabına secde yeter kıblem bana
gibi sözlerle okuyucusunu dehşete düşürecek ve şiirden anlayanlara sürekli bilmece kabilinden mesajlar gönderecek ifade ve imajlar kullanmaktan hoşlanır.
Kaynaklar: ismail Hakkı uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, Ankara 1975, c. II; Kemal Edip Ünsel, Fâtih'in şiirleri, Ankara 1946; Adnan Adıvar, Osmanlı Türklerinde İlim, istanbul 1982.